Gün yavaş yavaş yükselirken otoyolda hızla yol alıyoruz. Zaten görünürde hızımızı kesecek bir trafik de yok. Bomboş çift şerit yolda bazen bir traktör, bazen şehirlerarası otobüs ile selamlaşıyoruz. Kayseri Malatya anayolunda ufka uzanan bozkırda, taşlık ve kayalık tepeler arasında bereketli topraklar uzanıyor. Tek tük ağaçlar ya bir bahçenin ya da bir köyün müjdecisi.
Yolculuğumuz iki saati aştığında, yol kıvrılarak uzanan bir vadiye erişiyor. Yol kenarında bize eşlik eden akarsu, ağaçlar, bahçeler ve renklerin en güzeli yeşil de menzile vardığımızın habercisi.
Otobüsten indiğimizde kendimizi ilçenin tam ortasında buluyoruz. Sağımızda büyük bir bahçe içinde Hükümet Konağı, Milli Eğitim ve Öğretmen Evi, yolun karşısında çarşı… Ellerinde torbalarla geçip giden kalabalığa bakılırsa ilçenin pazarı yakınlarda olmalı. Ancak bizim aradığımız Gürün Belediyesi. Tarif üzerine ana caddeden içeriye saparak pazar sokağını ve Ulu Cami’yi geride bırakıyoruz. Ulu Cami yüksek kasnaklı sekizgen kubbesi ve kesme kireç taşından inşa edilen duvarları ile dikkat çekici.
Belediyeye ulaştığımızda Belediye Başkanı Sayın Nami Çiftçi tarafından makamda ağırlanıyoruz. Nokta Dağcılık olarak bir keşif gezisi için yollara düşmemize ve Gürün’den başlamamıza Bursa Vali Yardımcısı Sayın Nevzat Ergün vesile olmuştu. Şimdi de Başkan Sayın Nami Çiftçi, Hacer Özkalender ve Özden Çiçek’ten oluşan öncü ekibimize ilçenin doğal ve tarihi bütün güzelliklerini yakinen görebilmeleri için bütün desteği vereceğini söylüyor. Kendisine Nokta Dağcılık nezdinde sporculara verdiği destek için teşekkürlerimizi ileterek makamdan ayrılıyoruz. Zira programımızı yaparak bir an önce Gürün’ü ve çevreyi görmeyi arzu ediyoruz. Bize mihmandarlık eden Gürün Belediyesi Kültür Müdürü Uğur Polat merakla sorduğumuz bütün sorularımızı cevaplandırıyor.
Gürün Akdeniz, İç Anadolu ile Doğu Anadolu bölgeleri kesiştiği bölgede, Sivas, Kayseri ve Malatya illerine eşit mesafede, kilit noktada “anahtar şehir” konumunda bulunuyor. 1250 metre rakımda yer alan ilçe, Kuzeyden Terzioğlu Dağları, Güneyden Karatepe ile çevrili ve Tohma Vadisi boyunca uzanıyor.
Gökpınar’dan kaynayan su Sazcağız’ı da yanına katarak Tohma Çayı ile birleşiyor ve Fırat’a akıyor. Akdere ise Ceyhan Nehrine akıyor. Böylece Gürün’de yere düşen iki damla yağmurun biri Fırat yoluyla Hint Okyanusu’na, diğeri Kızılırmak ve Ceyhan ile Atlas Okyanusu’na karışıyor diyebiliriz. İlçede etrafta göz gezdirdiğimizde iki yanı kuşatan tepelerin çıplak ve kayalık olduğunu görülüyor. Arazi de benzer olunca bölgede susuzluğa dayanan keven, kekik, solucan çiçeği, dağ muzu ve yavşan adları verilen dikenli bitkiler yetişiyor. Akarsu kenarlarında ise daha çok kavak, söğüt ve meyve ağaçlarına rastlanıyor. Ayrıca köylerde alıç, meşe ve çam da görülüyor. Kayısı ve cevizi çok bol ve meşhur olan bölgede elma ağaçları her bahçede adım başı göze çarpıyor. Yol kenarında dizili dev lahanalar ise ortalama 10-12 kg gelen cüsseleri ile bizi hayrete düşürüyor.
Gürün bölgesinde insan yerleşiminin, yapılan araştırmalar ve Kapadokya belgelerine dayanarak M.Ö. 2000 yıllarına kadar indiği tespit edilmiş. İlçe konumu itibariyle doğu, güneydoğu Anadolu ile batı Anadolu’yu birbirine bağlayan yol üzerinde olduğundan tarih boyunca ticarette önemli rol oynamış. “Kral Yolu” olarak isimlendirilen meşhur ticaret yolunun bir kolu ilçeden geçermiş. Şimdilerde de doğudan batıya, güneyden kuzeye uzanan yolların kavşağı konumunda olduğundan günde 400 yolcu otobüsü ve 15000 yolcu geçiş yapmakta imiş. M.Ö. 1200lü yıllarda Hitit hâkimiyetinde bulunan bölgede Şuğul Vadisi yakınlarında hiyeroglif yazılı kaya yazıtları bize tarihi hakkında önemli ip uçları vermekteymiş.
17. yy Osmanlısında; bin haneli, camii, mescidi, hanı, hamamı ve sultan çarşısı bulunan şirin nahiye 1869 da ilçe olmuş. Mondros Mütarekesi sonrasında işgal edilmeyen beldelerden biri olan Gürün istiklal mücadelesine önemli katkılar sağlamış. Ancak 2008 sayımında 21 bin civarında olan ilçe nüfusu bugün 11 bin civarındaymış.
Bu kadim ilçedeki gezimize dünden bugüne uzanan mimari eserler olan konakların yer aldığı sokaklarda yürüyerek başlıyoruz. Sivas evlerinin karakteristik özelliklerini taşıyan konaklar yan yana sıralanıyor. Geçen araçlar da olmasa kendimizi en az yüz yıl öncesinde sanmamız işten bile değil. “Zaman içinde zaman” diyoruz. Şimdilerde sahiplerinin isimleriyle anılan evler ve konakların büyük kısmı oturulur durumda. Arada gözümüze çarpan metruk binaların da restore edilmesini gönülden diliyoruz. Restorasyonu tamamlanmak üzere olan Nurettin Sözen evi bir kültür merkezi olma yolunda imiş. Ünlü ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil’in evi ise“Şairler Evi” olarak restore edilmiş.
“dostum dostum güzel dostum / bu ne beter çizgidir bu / bu ne çıldırtan denge / yaprak döker bir yanımız / bir yanımız bahar bahçe”
Bu güzel dizelerin ve daha birçok bestelenmiş şiirin sahibi ünlü ozanın doğup büyüdüğü evde aile ve dostlarının da katkılarıyla, şairin hatırasını yaşatmak amacıyla toparlanan eşyaları, fotoğrafları sergileniyor. Ayrıca çeşitli kültürel çalışmaların yapılacağı bir mekân olarak tasarlanan ev kültürümüze kazandırılmış.
Gürün kilisesi restorasyonu da sürmekte. Yıllar içinde hapishane ve sinema olarak da kullanılmış ve epey tahribata uğramış olan kilise aslına uygun restorasyonu tamamlandıktan sonra müze ve kültür merkezi olarak açılacakmış. Her sene sonbahara doğru tekrarlanan Gürün festivali ise büyük ilgi görüyormuş. Sanatçıların katıldığı konserler ve sporcular ile halkın kaynaştığı doğa yürüyüşleri yapılıyormuş.
Bu güzel beldede ilk günümüzü “Eşiyok” bahçede hakikaten eşine az rastlanır bir lezzette alabalıkların tadına vararak tamamlıyoruz. Elma ağaçlarının altında günün yorgunluğu uçup gidiyor.
İkinci günümüzü doğal güzellikleri keşfe ayırdık. Gürün denince ilk akla gelen Gökpınar olurmuş ya biz de görmek için sabırsızlanıyoruz.
İlçe merkezinden Malatya yönünde yola çıktıktan kısa süre sonra güneye yöneliyoruz. Bozkır bütün sessizliği ve sadeliği ile etrafımızı sarıyor. 10 kilometre tepeler arasında yol aldıktan sonra uzakta bir yeşillik gözümüze çarpıyor. Çöldeki vaha gibi bizi kendine çeken ağaçlık bölgeye vardığımızda bir hoş sürpriz ile karşılaşıyoruz. Minicik bir göl mavinin harika tonlarıyla karşımızda beliriyor. Yanından geçerek Gökpınar alanına giriyoruz. Gölün nerede olduğunu anlamaya çalışarak araçtan iniyoruz. İşte o büyük sürpriz de ağaçların ardında bizi bekliyor. Hayatımızda gördüğümüz en güzel mavi karşımızda. Bir ressamın paletinden yansısa “gerçek olamaz” diyeceğimiz kadar duru ve parlak renklerin seyrine doyum olmuyor.
Tabiat güzelliği bakımından Gürün’ün olduğu kadar ülkemizin nadide yerlerinden biri olan Gökpınar’ın suyu içinden kaynıyor. Tatlı, berrak ve temiz. Öyle ki bazı kısımların derinliği 17-20 metreyi bulduğu halde içine atılan küçük bir cismin tabana kadar çöküşü ve tabandaki duruşu, net olarak izlenebilmekte. Ayrıca güneşin açısına göre renkler ton değiştiriyor. Böylesine deli-mavi bir göl ile ilk kez karşı karşıyayız.
Halk arasında Gökpınar’ın oluşumu ile ilgili olarak anlatılan efsaneye göre; “Çoban ve sürüsü şiddetli susuzluk çekmektedir. Oraya yakın bir çevrede su kaynağı yoktur. Çoban çaresiz bir şekilde ‘Ya Rabbi su’ diye inler ve elindeki asasını yere vurur. Bir süre sonra asanın değdiği yerden su kaynamaya başlar. Çoban ve koyunlar kana kana sularını içerler. Çıkan bu su, orada bir göl halini alır. Gölün suyu berrak ve gök mavisi olduğu için yöre halkı göle “Gökpınar” ismini verir.
3000 metrekare alana sahip göl tam da doğal bir akvaryum görünümünde. Etrafını dolaşırken fotoğraf çekmeye de, seyretmeye de doyamıyoruz. Akarsuya karıştığı ağızda düzlük alan kamp atmak için mükemmel bir zemin. Kim bilir sabah bu güzellikler içinde uyanmak insanı nasıl da diriltir. Gökpınar suyu Suçatı’ya kadar 7-8 kilometre boyunca akıp gidiyormuş. Meyve bahçelerinin içinden yürünebilecek bu güzergâh harika bir yürüyüş parkuru olabilir diye düşünüyoruz. Bir dahaki sefere Gökpınar’da konaklayıp, Suçatı’ya yürümek planları yaparak, istemeden de olsa bu muhteşem manzaraya veda ediyoruz.
Sırada Şuğul Vadisi var. Şuğul Vadisi Kayseri yönünde yaklaşık 2 km mesafe uzaklıktaki Şuğul Mahallesine ayrılan tali yoldan yaklaşık 3,5 km içeride kalıyor. Şuğul, Mağarabaşı ve Kuşkayası Mevkilerinde yer alan “Gürün Tohması” da denilen Gövdeli Dağından kaynaklanan ırmağın aktığı etrafı dik kayalarla çevrili dar vadiye ulaştığımızda bölgenin çok iyi düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Çiçeklendirilmiş yollar ve piknik alanlarından geçerek kanyona giriyoruz. Mevcut korkuluklarla güvenli hale getirilmiş ahşap yürüyüş bandı yaklaşık bir kilometre uzunluğunda devam ediyor. İlerledikçe kayalıkların dikliği, oluşturuldukları doğal şekiller, içlerinden kaynayan sular (kış aylarında sarkıtlar halindeymişler), ırmağın berrak, mavi suları ve içinde ışıldayan balıklar ve yer yer doğal olarak oluşmuş mağara ağızlarının yer aldığı görülüyor. Kayalıklarda meydana gelen doğal aşınmalar sonucu, iri kaya parçalarının ırmağa ve ırmak kenarlarına düşmesi, bazı kayaların ise ufalanması bu görsel zenginliği artırıyor. Vadinin bitki örtüsünü; dere kenarında söğüt, yamaçlarda ise yabani badem, kuşburnu ve sumak ağaçları oluşturuyor. Kayaların üzerinde nadiren ardıç ağaçları da görülüyor. Bir ressamın “haydi şuraya da bir ağaç konduralım” diye boyayıverdiği ağaçlar misali kayalara kök salmış ağaçları ibretle seyrediyoruz.
Kayaların üzerinden aşarak gelen suyun çağıltısı ruhumuzda yankılanıyor. Serinliği içimizi ferahlatıyor. Düzenlenmiş yürüyüş parkurunun bitiminde stabilize yoldan bir süre daha devam ediyoruz. Buraya gelmeden önce uğrayıp gördüğümüz kanyon girişine kadar yürüyüp gitmek isteği ile kanatlanıyoruz. Ancak bugün mümkün değil. “Yapılacak 2020 faaliyet programına mutlaka yazılacak bir parkur daha “ diyoruz.
Gün akşama kavuşurken Gürün’e ve doğal güzelliklerine doyamamış olarak ilçe merkezine dönüyoruz.
Elimizde çekilmiş fotoğraflar ve biriktirdiğimiz anılar var. Dilimizde ise o meşhur “Beş Belde” sözünün hikâyesi:
Mevlana Celalettin-i Rumi döneminde ülkenin çok yerlerinden öğrenciler öğrenim için Konya’ya giderlermiş. Bunlardan Arapkir, Eğin, Darende, Divriği ve Gürün’den gelenler daha başarılı ve etkili olurlarmış. Bir gün keskin zekâlı, başarılı bir çocuk daha gelmiş Hoca merakla (ve olumsuz soru şekli ile) “Oğlum, sende olmayasın beş beldenin birinden yani Arapkir’den, Eğin’den, Darende’den, Divriği’den, Gürün’den” diye sormuş.
Biz de “Gürün’den” diye cevaplıyoruz. “İlla ki Gürün’den…”
Bu güzel beldeyi keşfetmemiz için yolumuzu açan Bursa Vali Yardımcısı Nevzat Ergün’e, bizi büyük misafirperverlikle kabul eden, ağırlayan, Gürün ve çevresinde gezilerimiz için bütün imkânları sunan Gürün Belediye Başkanı Sayın Nami Çiftçi’ye sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca mihmandarlığımızı yapan ve bizi bilgilendiren Gürün Belediyesi Kültür Müdürü Sayın Uğur Polat’a ve bu güzelliklere ulaştıran aracı kullanan Sayın İbrahim Toklu’ya teşekkür ediyoruz.
En uygun zamanda Nokta Dağcılık olarak sporcularımızı bu harika doğa ve güzel beldemiz ile buluşturabilmek dileği ile.
Özden Gülen Çiçek
Gürün’ümüze gelerek görüp,yaşadıklarınızı bu şekilde kaleme aldığınız için bir Gürün sevdalısı olarak teşekkürler.Kaleminize,yüreğinize sağlık.Yaptığınız etkinlikler için kolaylıklar diliyorum.Sağlıcakla kalın.
Çok teşekkürler. Gereçekten etkilendiğimiz gezi oldu. İlk fırsatta sporcularımızla birlikte gelip daha detalı keşfetmeyi diliyoruz. İyi günler, selamlar.
Çok güzel kaleminize sağlık duru ve akıcı
Yalnız gürün. Ve çayboyu mağaralarından bahsedilmemesi harcında çok begendim
Yorum ve ilginize çok teşekkürler. Çayboyu mağralarını bölgeye yapacağımız ilk faaliyette öncelikli olarak ele alıp tanıtalım inşallah. iyi günler dileriz.