Marş Mira ” Ölüm Yürüyüşünden Barış Yürüyüşüne” -4

11 Temmuz sabahı programda yürüyüş olmamasına rağmen erkenden uyandık. Kızılay kampında alınan kahvaltının ardından çadırlarımızı araca yükledik.

Sonrasında Bosna Hersek Dağcılık Federasyonu Başkanı Ermin Lipoviç ve Genel Sekreter Mirlaem Husanoviç ile yapılan görüşmeye Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanı Ersan Başar, Federasyon İl temsilcisi Nazif Makas, Nokta Dağcılık Kulübü Başkanı Hacer Özkalender katıldı. Toplantı sonucunda başta Marş Mira’ya katılım olmak üzere dağcılık ve eğitim konularında iş birliği kararları alındı. Faaliyetin tamamlaması ile edinilen tecrübeler ve bölge halkının ilgisi ve ihtiyaçları da göz önüne alınarak Srabrenica Soykırımının acılarını bir nebze dindirebilmek, Boşnak halka destek olabilmek, bunu dünyaya anlatıp kabul ettirebilmek amacıyla Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanlığınca düzenlenecek organizasyon ile her sene Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden dağcıların geniş çaplı bir katılımıyla Marş Mira’da bulunma kararı alındı. Bu şekilde kardeş Boşnak Halkının her zaman yanında olacağımızın ifadesi ve 1995’te meydana gelen bu soykırımın bir daha tekrarlanmaması için farkındalık oluşturması konusunda çalışılmasına karar verildi. Aynı zamanda Kızılay Bosna- Hersek sorumlusu Suat Sokullu ile görüşülerek iş birliği konusunda fikir birliğine varıldı.

Yapılan toplantıların ardından şehitlikteki törene katılmak üzere kamptan ayrıldık. Potoçari sokakları törene katılmak üzere gelen çok sayıda araçla doluydu. Tören alanı, defnedilecek on dokuz cenazenin ve halihazırda kabirleri olan altı binden fazla soykırım kurbanının  yakınları ile doluydu. Defnedilecek cenazelerin yerleri çoktan hazırlanmıştı. Tabutların başında yakınları dualar okuyorlardı ve bu üç günlük yürüyüşümüzün ardından, Srebrenica katliamının başlangıcı olan günün yıl dönümünde en hüzün verici manzaraydı. Arkadaşımız Yüksel beyin dediği gibi: “ 26 yıldır toprak altında dağılmışlardı. Belki de onları toplu mezarlarda biten Lavinia çiçeğine (ölüm çiçeği) gelen mavi kelebekleri takip ederek buldular.  DNA eşleşmesiyle kimlikleri belirlendi. Sonunda bir mezarları olabilecek. Yakınları 26 yıl önce katledilen sevdiklerinin başında karışık duyular içindeler. Ancak bazı tabutların başında kimseler yok, Ya bütün aile katledildi, ya da 26 yılda hayatta kimsesi kalmadı.”

İşte böyle hüzünle karışmış, acıyla yoğrulmuş insanların arasından geçerken elimizdeki bayraklarla birden ilgi odağı olduk. Boşnak kardeşler, dedeler, teyzeler bizimle fotoğraf çektirmek istiyordu. Ellerimizde kalan bayrakları da oracıkta dağıtıverdik. Tören alanında Kur’an okunuyor, dualar ediliyordu. Mezar taşlarının aralarında onlar kadar sessiz öylece hareketsiz oturmuş kadınlar dikkatimizi çekti. Bambaşka bir alemde, dünyanın bütün kötülük ve zulümlerinden azade bir anda sabitlenmiş, kabirdekilerle bir olmuş ve o günden beri hiç yaşamamış gibiydiler.

Öğlen namazı ardından kılınan cenaze namazı ile on dokuz şehit topraklarına kavuştu. Yollarını gözleyenlerin artık yüz sürecekleri birer taşları, gözyaşlarıyla yıkayacakları toprakları olmuştu.

Kabristandan ayrılıp eski akü fabrikasına geçtik. O, duvarlarında katliamın bütün izlerini taşıyan, soğuk, gri, kara, karanlık, küf kokan bina… İçinden geçerken ürperdik. Bulunamasın da soykırım ortaya çıkamasın diye cesetleri parçalara ayırdıkları odalar, cansız beden parçalarını kamyonlara yükleyen kepçelerin duvarlarda bıraktıkları izler… Hayat boyu unutulamayacak bir korku tüneli gibi aktık geçtik. Çıkışa yakın sergilenen kilimlerin her birinde aynı soyadlı onlarca isim sıralanıyordu. Kayıplarını kilimlerine dokuyanları hüzünle selamladık.

Artık Potoçari’den ayrılmak Saraybosna ile kavuşmak vakti idi ancak yola çıkmak hiçte sandığımız kadar kolay olmadı. Sırp bölgesinde bulunduğumuzdan, güvenlik önlemleri alındığını belirten polisler tarafından tutulan yol ancak bir buçuk saat sonra açılabildi. Bizler de otobüsün içinde Mirza’dan Srabrenica 1995’in öyküsünü dinledik.  Dünyanın gözü önünde, Avrupa’nın orta yerinde günler süren katliamda 8372 kişi yaşamını yitirdiği söyleniyor ancak gerçek sayıyı belirlemek hiç kolay değilmiş. Çünkü kayıplarını bildirenlerin verdiği bilgiler doğrultusunda listeler hazırlanmış. Bütün ailesi yok olan, arayanları kalmayanları ise kim bilebilir ki. O yüzden kayıplar “8372 ..” şeklinde ifade ediliyormuş. Arama çalışmaları sürüyor ve yeni toplu mezarlar bulunmaya devam ediyormuş. 1992-95 yılları boyunca devam eden Bosna Savaşında ise yaklaşık iki yüz elli bin kişi hayatını kaybetmiş.

Üç günlük yürüyüşümüzde hissettiğimiz fiziksel yorgunluk, gönül yorgunluğumuzun ve hüznümüzün yanında hiç hükmündeydi. Yol boyu yemyeşil dağları, minik köyleri seyrederken düşüncelere daldık gittik.  Durduğumuz minik kasabadaki benzin istasyonunda Mirza’nın oracıktan alıp bütün otobüse ikram ettiği Boşnak böreği ise inanılmaz ve unutulmaz lezzetteydi.

Saraybosna’ya vardığımızda bu faaliyette birlikte hareket ettiğimiz, organizasyonun sorunsuz olması için elinden geleni yapan Marş Mira Türkiye’nin sorumlusu Caner Beşok ve ekibine, Mirza’ya teşekkürler ettik. Bütün gönüllü katılımcı dostlar ile vedalaşarak ayrıldık. Artık Saraybosna’da dinlenme vakti idi.

12 Temmuz sabahı kahvaltının ardından Saraybosna sokaklarında tarihin izinde yolculuğa çıktık. Büyük kilise meydanında yer alan Galerija 11/07/95 Marş Mira’nın anlamını önümüze seriverdi. Bosna-Hersek’te düzenlenen ilk anma galerisi olan mekân, Srebrenica soykırımında katledilenlerin anılarının korunması amacıyla açılmıştı. Girişte, 8372 kişinin isimlerinin yazılı olduğu koridordan geçerek sergi alanına ulaştık. Verilen kulaklıklar ile fotoğraflarda yer alan gerçekleri dinleyerek ilerledik. Önümüzde bir Srebrenica belgeseli sahneliyordu. Fotoğrafçı Tarik Samarah’ın çektiği fotoğraflardan, video belgelerinden, bugüne kadar bulunan toplu mezarların işaretlendiği haritalardan, katledilen insanların adları ve soyadları ile kurtulanların açıklamalarından, hayatlarını kaybeden kişilerin fotoğraflarından, eski aile portrelerinden, sağ kalanların bulunduğu kamplardan, dağılmış ve sonradan toplanmış kemik görüntülerinden, askerlerin hakaret içeren grafitlilerinden, Ana Frank müzesi önünde Srebrenica kadınları fotoğraflarından video ve audio dokümanlarına kadar 11/07/95 galerisi ziyaretçilerine Temmuz 1995 yılında yaşanan olayların dokümanlı- sanatsal bir yorumunu sunmaktaydı. Böylece ziyaretçilerini sadece pasif gözlemci değil, dehşet ve adaletsizliğin canlı şahitleri olmaya davet ediyordu.  Seyredilen belgeselle o günleri yaşıyor, toplu mezar görüntüleri ile üzüntümüz derinleşiyor, çocukların fotoğraflarıyla yüreğimiz sıkışıyordu. Bu mekân gezilmeden, anlatılanlar dinlenilmeden Srebrenica anlaşılamazdı diye düşündük.

Altı günlük Bosna- Hersek ve Marş Mira yolculuğumuz sona eriyordu artık. Yıllar sonra o topraklar üzerinde vahşetin şahidi, mazlumu ve kurbanı olan insanlarla, savaş karşıtı olan gönüldaşlarla, barış elçileri ile birlikte yaptığımız yolcuk insanın kendini bulduğu, dinlediği, insanlığı ve barışı ne kadar özlediğinin farkına vardığı, bir başka an ve  bir başka zamandı. İnsanlık adına yeni bir şeyler öğrendiğimiz bir yolculuk…

Bir daha gelebilmek ümidi ile ayrılırken bu vahşetin mimarlarına ne oldu diye de merak ettik. Bir masumun bir damla kanı, çektiği acı ve ahının bedeli bu dünyada hiçbir şekilde ödenemez biliyoruz ancak yine de bilgi olarak aşağıya ekliyoruz.

Saldırının baş sorumlusu General Ratko Mladiç, Sırbistan istihbaratı tarafından 2011 yılında yakalandı. Lahey’deki Uluslararası Eski Yugoslavya Savaş Suçları Özel Mahkemesinde yargılandı. Komuta sorumluluğuna sahip en üst düzey subay olan Mladiç, ICTY tarafından hem Saraybosna kuşatmasından hem de Srebrenica katliamından sorumlu olarak kabul edildi. 8 Haziran 2021 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırım, savaş ve insanlığa karşı suçlardan ömür boyu hapse mahkûm edildi.    “Bosna Kasabı” Radovan Karaciç Srebrenica’da işlenen soykırımdan suçlu bulundu. Toplam 11 ayrı suçtan yargılanan Karaciç, 10 suçtan hüküm giydi, 40 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra bu cezası, temyizde ömür boyu hapse çevrildi.  Hırvatistan, Bosna ve Kosova’da işlenen savaş suçları nedeniyle yargılanan Eski Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç ise Lahey’deki hücresinde ölü bulundu. (Kaynak: Wikipedia)

Soykırım kurbanlarının anısına saygıyla…

 

NOT: Galerija 11/07/95 aşağıdaki linkte Türkçe olarak gezilebilir.

11/07/95 Galerisi hakkında

11/07/95 Galerisi hakkında

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir