Marş Mira “Ölüm Yürüyüşünden Barış Yürüyüşüne” -2

LİPLİJE’den MRAVİNJCİ’ye…

9 Temmuz sabahı günün ilk ışıklarıyla uyandık. Çadırda kalmaktan mıdır, tertemiz havadan mıdır yoksa çıkacağımız yolların heyecanından mıdır nedir uyku tutmamıştı. Kahvaltının ardından hızla toparlanan ekip, eşyaları araçlara yükleyip yollara düştü. Sırt çantalarımızda biraz atıştırmalık, su ve elbette dağıtılacak hediyelikler vardı. Bu sefer parkur iki saatten fazla yükselişle devam etti. Köy yollarından ve patikalardan geçen yolda, iki yanda sıralanan halk sessiz ve gözlerinde derin bir hüzünle akıp giden korteji seyrediyordu.  Yol kenarındaki yaşlı kadının gözlerindeki ifadeyi “Kaybettikleri yakınları gelecekmiş gibi bakıyorlar “diye tanımladı bir arkadaşımız. Evet işte buydu tam olarak. Onların sevdikleri 26 senedir dönmemişti ya da parça parça toplanıp şehitlikte uzanmıştı bedenleri. Ama bu insanlar yürüyerek önlerinden geçenlerde onları görüyormuş gibiydiler.

Bizi karşılayan ve ellerindeki tepsilerde kahve, su, içecek ve meyveler ile ağırlayan Boşnak kardeşlerimize ve güzel çocuklara hediyeler dağıtarak ilerliyorduk. Bir köyden geçerken ekip arkadaşımızın uzattığı hediye paketi yerine elindeki Türk bayrağını isteyen çocuk gönüllerimizi hüzünle karışık bir coşkuyla doldurdu. Daha önce gelmeliydik ve iyi ki geldik düşünceleri ile sıcak altında zorlu yolculuğumuza sessizce devam ettik.

Bir köyden geçerken minaresi tanklara ateş edilerek yıkılmış bir caminin önünde mola verildi. O günlerin canlı şahidi olarak öylece yatan minare, bir fotoğraf karesinden çok daha fazlası idi.

Cuma saatinde bir alanda cuma namazı kılınmasının ardından başbakan, ülke temsilcileri, ve BM yetkililerinin katıldığı törende yapılan konuşmalarda Srabrenica gerçeğine dair detayları dinlemek mümkün oldu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yapılan en büyük katliam olan Srebenica’da ne olduğunu anlayabilmek için Yugoslavya’nın dağılma sürecinde yaşananlara bakmak gerekiyordu.

1992 de Sırplar Bosna’nın doğusuna ilerleyerek nüfusunun %75 ini Müslümanların oluşturduğu 36 bin nüfuslu Srebrenica’yı ele geçirmişse de Boşnaklar kasabayı geri almış ve 1993 yılı Martında Srebrenica ve Zepa, Sırplar tarafından kuşatılmış bölgeler haline gelmiş. Çevre bölgelerden kaçan Boşnakların göçü sonucu Srebrenica’nın nüfusu 60 bine çıkmış. Ancak nüfustaki artış ve uygulanan abluka ile bölgede su, gıda ve tıbbi malzeme kıtlığı başlamış. Nisan 1993’de Birleşmiş Milletler, Srebrenica, Zepa ve Gorazde’yi “güvenli bölge” ilan etmiş. BM Barış Gücü, bu bölgelere asker sevk edince Sırp saldırıları dursa da kuşatma devam etmiş ve sonraki iki yılda insani yardım konvoyları özellikle de tuz girişi bilinçli bir şekilde engellenmiş. 

Böylece korumalı bölge olduğu için silahları toplanılan halk çok zayıf, güçsüz düşürülmüş. 9 Temmuz 1995’te  Karaciç’in emriyle Sırplar kasabayı ele geçirmek için ”Krivaya 95” operasyonunu başlatmış. Srebrenica’yı kuşatan Sırplar, BM barış gücündeki Hollanda askerlerinin mevzilerine saldırarak 30 kadar Hollanda askerini rehin almış. Ratko Mladiç komutasındaki Sırplar Srebrenica’ya olan saldırılarını sıklaştırdıklarında Müslümanların toplanan silahlarını geri almak için yaptıkları başvuru, Hollanda komutanı Thom Karremans tarafından reddedilmiş. 10 Temmuz 1995’ta Sırp ordusu kasabaya bombardımana yeniden başlayacağı ve rehin Hollanda askerlerini öldüreceği tehdidinde bulununca 11 Temmuz 1995’te Nato savaş uçakları Srebrenitsa etrafındaki Sırp tanklarını bambalarken BM yalnızca iki F16’yı kent üzerinde bir uçuş yaptırmakla yetinmiş.   Hollandalı askerler bir gece yarısı Bosna’daki BM Barış Gücü komutanı Hollandalı generalden aldıkları emir doğrultusunda kenti boşaltmışlar. Esir alınan BM askerlerine karşılık olarak kamptaki Boşnaklar ve şehir halkı Mladiç’e teslim edilmiş. 11 Temmuz 1995. Ratko Mladiç komutasındaki VRS birlikleri Srebrenitsa’ya girerken Mladiç kameralara şunları diyormuş: “Bugün 11 Temmuz 1995. Sırplar için kutsal bir günün yıl dönümünü kutlamadan önce Sırp Srebrenica’dayız. Bu kenti Sırp milletine armağan ediyoruz. Osmanlı’ya karşı gerçekleştirdiğimiz ayaklanmanın anısına, Türklerden öç alma vakti gelmiştir.” (Türk diye adlandırdıkları Bosnalı Müslümanlardır ve bu  konuşma Sırplar tarafından videoya alınarak arşivlenmiştir. Çeşitli belgesellerde seyretmek mümkündür.) Bir sonraki etapta daha yakından göreceğimiz ve anlayacağımız şekilde, şehirde katliamlar ve ölüm yolunda dağlardan Tuzla’ya kaçış da işte o zaman başlamış. Yaklaşık on beş bin kişi kurtuluş için bu yol düşmüş ve maalesef ancak 3500 kadarı Tuzla’ya sağ olarak ulaşabilmiş.

Biz iki gündür Srebrenica’dan Tuzla’ya dağlardan geçişin ters istikametinde yürüyorduk ve 3. günde ulaşacağımız yer bu vahşetin başlangıç noktası olacaktı.

Böylece ikinci günde Josanica Kamenica, Bakraci, Glodih, Udrc, Çerşka köyleri geçilerek inişler çıkışlarla, dere geçişi, köy yolları ve ormandan yüründü. Sonlara doğru bastıran şiddetli yağmur altında azim ve gayretle 30 kilometrelik yol tamamlanarak MRAVİNJCİ kamp alanına ulaşıldı.

Artık kurulan çadırların ardından dinlenme ve günün değerlendirilmesi vaktiydi.

Arazisinde konakladığımız ev sahiplerimizden Azra evinin kapısını sonuna kadar bizlere açtı. 4 köpeği, 9 yavrusu ile iki kedi ailesini barındırdığı bahçesinde yetiştirdiği ahududulardan yaptığı buz gibi şerbetleri ikram ederken sorularımızı güler yüzle yanıtladı.  

Akşamüzeri bir başka evden aldığımız davet de çok anlamlıydı. Yine ellerindeki elma suyuna kadar ne ikram edeceklerini şaşıran ev sahipleri istediğimiz gibi evlerinden ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimizi hatta istersek çamaşır makinalarını dahi kullanabileceğimizi söylüyorlardı. Akşam inene kadar bahçelerinde oturarak yaptığımız sohbetler bütün yorgunlukları aldı götürdü.

Kamp alanına ulaştığımızda arkalarda gecenin derin siyahına bürünmüş ormandaki ateş böcekleri ise bizi alıp bambaşka alemlere taşıdı. Sessizliğin sesini dinlerken 26 sene evvel bu dağlarda, ormanlarda canı pahasına yürüyen saklanan o masumların maneviyatlarını bizimle hissettik. Her bir ateş böceğinin kanadına takılmış yaşamlar “biz buradayız görün bizi “ der gibi karanlıkta yanıp sönerek uçuşuyordu.

 

Özden Gülen Çiçek 

Temmuz 2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir