Sadağı Kanyonu – Yeşil Denizinde Adım Adım

Pazar sabahının ilk saatlerinde Abdal’da simit kuyruğundaydım. Bu sıcak günlerde yükümü hafif tutmuş, sırt çantama sadece en gerekli eşyaları doldurmuştum. Ekmek, peynir, domates karın doyurmaya yeterdi elbet ama su önemliydi. Ayak bileklerimi taşlık arazide koruyacak botlar ve batonlar olmazsa olmazdı. Bu erken vakitte, böyle techizatla donanmış elimde simitler yine yeni bir doğa buluşması için hazırdım işte!
Saat sekizde Ördekli Kültür Merkezi önünde toplanan Nokta Dağcılık ekibiyle yola koyulduk.

Şehri geride bırakıp Orhaneli istikametinde ilerlerken daldım gittim.” Bursa hızla ovaya, dağlara yayılıp gidiyor, şehirde yaşayanlar toprağın kokusuna hasret ama şükür ki hala Uludağ eteklerine yayılmış köyler yeşilin bin bir tonu ile bizi ağırlamaya hazır. Bereketli topraklar, su kaynakları, dağlar… Şehri betonlaştırdık ama yine bağrınızda nefes almak için yollardayız” diye düşündüm.

Orhaneli her zamanki sakin haliyle bizi karşıladı. Merkezdeki çay bahçesinde soluklanmadan, mis gibi kokan ekşi mayalı ekmeklerden almadan olmazdı tabi.
Kısa molanın ardından Sadağı yoluna revan olduk. Orhaneli’nin altı kilometre batısındaki Sadağı Köyü’nün yakınında kaya kaplıcaları ve kanyon yer alıyormuş. Köyü geçene kadar kanyonun nerede olduğunu anlayamadım. Sonra birden sağ tarafta uzanan yeşil denizi bir vadi ve yüksek kayalar karşımızda belirdi. Kıvrılarak inen yoldan kanyon girişine ulaştık.

Burası “Sadağı Kanyonu Tabiat Parkı Ekoturistlerle Buluşuyor” projesi kapsamında BEBKA finansmanı ile bir tanıtım binası, altı kameriye, ahşap köprüler, biyolojik çalışma merkezi ve merdivenler yaptırılarak ziyaretçileri ile buluşturulmuş. Böylece, bir kanyonda nefeslenip gölgenin en koyusunu, suyun en güzel çağıltısını ve içe işleyen serinliğini hissetmek isteyen herkese bu fırsatı sunar hale gelmiş. Yapılan çevre düzenlemeleri ile yediden yetmişe herkesin belirli mesafelerde yürüyüş yapabileceği Sadağı Kanyonu, aynı zamanda piknikçilerin de tercih ettiği bir mesire alanına dönüşmüş.

Kanyonun uzunluğu yaklaşık 12 kilometre ancak; 2.750 metresi tabiat parkında yer alıyormuş. Düzenlenmiş bölüm daha başlangıçtan muhteşem görünüyordu ama biz daha uzun bir menzile varmak niyetiyle yola çıkmıştık.

Kanyon girişinde, başkanımızın parkur hakkında gerekli bilgilendirmeyi yapmasının ardından yürüyüşe başladık. Yer yer kayaların üzerinden aşarak akan derenin çağıltısı, dağların türküsüydü elbette. Dinleyene neler anlatıyordu neler. Tam dillendiremesem de gönlümü huzurla yıkadığını hissediyordum.

Parkurun neredeyse tamamı taşlardan ve sivri kayalardan oluşuyordu. Zaman zaman kum ve kaygan taş zeminlerden de geçen yolumuzda bilekli bot giymiş olduğuma ve çantamı hafif tuttuğuma şükrettim. 
Tabiat parkı içerisinde kalan bölümde, köprüler ve merdivenlerle, su ve kaya geçişleri kolaylaştırılmış ancak köprülerin ardından, su geçişleri için konulan derme çatma yapılmış tahta köprüleri geçerken dikkatli olmanız gerekiyordu.

Kanyon başlangıcından itibaren muhteşem manzaralar eşliğinde, ağaçların, suyun ve su tarafından pürüzsüz hale gelmiş kayaların arasında gezerken kendimizi farklı bir dünyada hissediyorduk. Tabiat parkı bitiminde ise tamamen doğayla baş başa kalıverdik. Dere kenarından ilerlerken, yer yer daralan zemin ancak bir ayak basabilecek kayalıklar ile bizi karşılıyordu. Sulardan geçerek, kayaların üzerine tırmanarak devam eden yolda, zorlu, hatta nispeten tehlikeli geçişler de mevcuttu. Derenin karşısına geçmemiz gerektiğinde ise buz gibi çağlayan suyun içinden yürüyüverdik. O hayat kaynağı ile serinledik, silkindik, dirildik yeni baştan.

Geniş bir floraya sahip kanyon, gürgen, titrek kavak, doğu çınarı, arap sümbülü, kaya eğreltisi, kokar ardıç, katran ardıcı, defne yapraklı laden, gümüşi ıhlamur gibi türleri barındırıyordu. Kanyonda ve çevresinde karşımıza çıkabilecek; susamuru, tavşan, tilki, yaban domuzu, sincap, atmaca, doğan, serçe, alakarga ve birçok hayvan türü mevcutmuş meğer. Biz ise sadece kuşların ötüşleri ile hemhal olmaktan gayet memnunduk.

İnişli çıkışlı ilerlediğimiz parkurda karşımıza çıkan bir duvar bizi bin yıllar öncesine götürüverdi. Vadi içerisinde, eğimli bir sahada, 4,5-5 metreye 10 metre ebadında taş duvar ortasına açılmış niş ile ön kısmında bir havuz vardı. Sadağı Kanyonu’nun bir başka önemli özelliği ise işte bu tarihi bir yapıya ev sahipliği yapmasıymış. Roma İmparatoru Hadrianus’un (117-138) Orhaneli (Adranos) bölgesini avlak olarak kullandığı biliniyormuş. Sadağı Kanyonu’nda bulunan sıcak su kaynağı tespit edildikten sonra karısının cilt hastalığının tedavisi için bu hamamı inşa ettirmiş ve kullanmış. Roma İmparatoru Hadrianus tarafından karısı için yaptırılan kaya hamamı günümüzde de şifa dağıtmaya devam ediyor, 60 derece sıcaklıktaki su, kalın borularla Sadağı Köyü yakınlarındaki bir termal tesise taşınıyormuş. Bizim yer yer kayalara tırmanırken tutunduğumuz borular da bunlarmış.

Su çağıltısının ve serinliğin artmasıyla bir küçük şelaleye yaklaştığımızı anladığımızda yorulduğumuzu da fark ettik. Şelalenin yanı başındaki küçük düzlükte verilen uzunca molada muhabbetle doyduktan sonra dönüşe geçtik.

Bu defa daha ağır ilerliyor, gelirken kaçırdığımız muhteşem güzellikteki doğayı fotoğraflamaya gayret ediyorduk. İki taraflı yükselen, yer yer seksen metreye varan kayalıklar, çeşit çeşit ağaçlar adeta bir görsel şölen sunuyordu. Dere üzerinde beyaz kelebekler bir masalın içinde gibi uçuşuyorlardı. O arada dikkatimizi çeken kanatlıları görüntülemek için durakladık. Petrol mavisinin fosforlu halini böylesine parlak ilk kez görüyordum. Köprünün üzerinde durup dönerek yaklaşanları seyretmeye başladık. Mucizevi uçuşlarını gerçekleştiren yusufçuklar öyle hızlıydılar ki fotoğraf ile anı yakalamak mümkün olamadı.

Tabiat parkı girişine ulaştığımızda kameriye altında bir çay molası verdik. Altı kilometreyi aşmış ancak yürüyüşe de doğaya da daha doyamamıştık. Molanın ardından kanyon boyunca ilerleyerek Orhaneli’ne kadar 12 kilometrelik parkuru tamamlamaya karar verdik.

Yokuş aşağı çok daha kolaylaşan güzergâhta keyifle ilerlememiz köy yoluna ulaşana kadar sürdü. Ağaçlar bahçelere çekilip kızgın güneş altında yol ile başbaşa kalınca sabah beri nasıl bir doğal hazinenin bağrında saklandığımızı çok daha iyi anladık. Meğer biz serinlikler içinde ruhlarımızı dinlendirirken dış âlemde güneş kavurucu sıcağını çoktan indirmiş. Nefes nefese köye ulaştığımızda faaliyeti sonlandırmaya karar verdik. Orhaneli’ne doğru son üç kilometreyi de aracımızla kat ederek ikindi vakti Bursa’ya dönüşe geçtik.

Dönüş dediğimize bakmayın, aracın içinde bir sonraki faaliyet çoktan konuşulmaya başlanmıştı bile.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir